3 Şubat 2007 Cumartesi

Eve gelirken ekmek almayı unutma, 2000


Kamusal alana yönelik proje.
Kadıköy Mühürdar caddesi üzerindeki bir internet cafenin tabelasına yerleştirdiğim metin, yapıt çevreden gelen şikayetler sonucu Belediye tarafindan kaldirildi.

Kamil Şenol'un yazısı:

“Aylık dönüşümlü sergilerden oluşan, “TABELA” kamusal alanla özel olanın anlık karşılaşmasını sağlıyor. Proje, sanat yapıtının kendini içine kıstırdığı kurumsal alanları, kendiyle mutlu sınırlarını kaldırıyor. ”TABELA”, sanatçılara yeni mecralar açması ve kamuyla buluşma açısından son derece önemli.”

Kendini böyle tarif eden ve İstanbul Güncel Sanat Projesi bünyesinde gerçekleştirilen “tabela” sergilerini, izleyicilerinin ilk tepkilerini karşılayan biri( resopsiyonist) olarak deneyimlerimi ve görüşlerimi aktarmaya çalışacağım bu yazıda.

Bu projenin iki önemli ayağı var:1) “sanat yapıtının” geleneksel sergileme formatının dışına çıkması, farklı bir öneri getirmesi. Zaten serginin, bir tabela üzerindeki “yazıdan” oluşması serginin formatını da tarif ediyor.. 2)80’den bu yana iktidarın sıkı bir denetiminde olan sokağa (kamusal alana) yeniden çıkmak için kendi içinden bulunmuş pratik bir çözüm.

Paradoksal olarak ,bu sokağa yeniden çıkış tam da özel mülkiyet üzerinden gerçekleşir: bir internet-cafenin reklam için kullandığı bir tabela üzerinden. Bu açıdan “Susurluk macerasının” ardından gerçekleşen “aydınlık için bir dakika karanlık” eylemiyle yöntemsel bir benzerlik taşır. Burada sergilenen işlerin içeriğinin hiç bir önemi yoktur ,bu projenin politik bir anlam taşıması için. “Sanat yapıtının kendini içine kıstırdığı kurumsal alanları , kendiyle mutlu sınırları kaldırıyor olması” tek başına zaten politik bir tavır alıştır.

Nesnesiz ve sadece sözcüklerden oluşan sergi kendini basın bültenleriyle tanıtsa da, büyük bir olasılıkla bu bültenlerden haberi olmayan mahalleli ve yoldan geçenler için bunun bir “sanat yapıtı” olduğu tartışmalıdır. Hatta çoğunlukla çokça merak edip sormadıkça “işletme” tarafından dikkat çekmek için “zekice” bulunmuş bir reklam yöntemi olarak algılanmıştır. New York’da Seth Sieglaub tarafından 4 sanatçı (Barry, Huebler, Kosuth ve Weiner) ile açılan ilk kavramsal sergiden,30 yıl sonra -elbette Türkiye’de pek çok örneği daha önceden farklı mekanlarda ve koşullarda yapılmış-kavramsal sanatın epey geniş bir izleyici üstünde test edilmesiydi sergi bir yanıyla. İşletme sahibi olarak ben ve “çırağım” meraklı izleyicilerin her kapıyı açıp; “tabela”da yazan yazının anlamını ve nedenini sordukça kendimizi şakayla karışık, Seiglaub’un sergisindeki resopsiyonist Adrian Piper ile özdeşleştirmedik değil!

Projenin ilk işi Canan Şenol tarafından gerçekleştirildi. Şenol ilk çocuğuna hamileydi. Uzun zamandır istediği bir şeyin gerçekleşmesiyle tabelaya “nihayet içimdesin” yazdı. Elbette izleyicinin bu bilgiye sahip olmayacağını Şenol biliyordu. (Belki Mahallede sergi bitiminden aylar sonra karnı iyice şiştikçe bu bağlantıyı kurmuş olanlar olabilir!). Kosuth’un yıllar önce eş anlamlı sözcükleri bir araya getirip kullanmasının tam tersine ,”nihayet içimdesin” cümlesinin olası farklı anlamlarını izleyiciye düşündürmek, merak ettirmek istiyordu… Evet bu beklenen bir bebek için sarf edilmiş bir cümle olabileceği gibi, işletmenin yeni bir ürününün ilk anonsu , ya da “arabesk bir şarkının” bir dizesi olabilir. Belki de cinsel çağrışımları olan ve çoğunlukla da böyle algılanan bir cümledir…Bu en son anlam en “kışkırtıcı” olandır. Sanatçı bunun farkındadır , bu yönüyle mahallenin ve yoldan geçen izleyicinin muhafazakar duygularıyla bir oyuna , bir hesaplaşmaya girmekte tereddüt etmez.

Her gün farklı binlercesini kullandığımız; eşimize ,çocuğumuza, annemize sarf ettiğimiz günlük küçük notlardan birini, “eve gelirken ekmek almayı unutma” cümlesini, ikinci sergide Vahit Tuna “sanat” statüsüne yükseltiyordu. Vahit Tuna’nın söylediği cümlenin anlamı çok açıktı. Herhangi bir kuşkuya yer bırakacak ya da farklı anlamlara gelecek bir içerik taşımıyordu. Ama bu cümleyi sarf eden kim?. Bence izleyici tarafından işin tamamlanan kısmı burası! Ve İzleyici günlerce bu sorunun cevabını aradı, durdu. (bu bir abartı değil ,olası cevaplar bize her zaman iletiliyordu).Kimi bunu ilk işin devamı olarak görüp , buna kadının kocasına bıraktığı not olarak baktı. Kimi internet kafeye gelip kendini kaptıran bir müşteriye bırakılmış not olarak değerlendirdi.. Kimileri de yandaki bakkalın ekmek satışlarını artırmak için bulduğu bir yöntem olarak düşündü( bu arada hatırı sayılır sayıda insan gerçekten tabelaya bakıp eve ekmek alıp gittiler!) Bazıları da gerçekten işletmenin dikkat çekmeye çalıştığını ve bunu çok iyi başardığını söylediler.!

Meraklı izleyicilerin kapıyı açıp, tabelanın üzerindeki yazıların anlamını ve neden böyle bir yazı yazıldığını sorduklarında; gerek ben gerekse de çırağım ,bunun bir sanat projesi olduğunu, her ay bir sanatçının bu tabelaya kendi duygu, düşünce ya da yazmak istediği her hangi bir şeyi aktararak mahalle ve yoldan geçenlerle bir iletişime girmek istediğini ve bu yolla sanat yaptığını ,dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık Bize kuşkulu gözlerle bakıp ,içinden “peh bu da sanat mı, bunlar kafayı yemiş”diye geçirenlerin olduğunu tahmin ettiğimiz gibi ,fark ettiğimiz bir diğer şey de, çevredeki zeki ve duyarlı insanların sanat dışında kalan görsel dünyalarının, sanat olarak tanımlanmaları halinde garip karşılamayacak derecede nitelik ve tutarlılığa sahip olmaları idi. Caferağa Mahallesi Mühürdar Caddesinde kısa süreli de olsa ,küçük çapta “kavramsal sanat” üzerine bir eğitimin gerçekleştiği söylenebilir.

Medya kuruluşlarının rating savaşlarında kullandıkları ölçüm yöntemlerinden farklı olarak, bu serginin izleyici kapasitesi yukarı kattaki komşumuzun belediyeye verdiği şikayet dilekçesi ile ortaya çıktı. Komşumuz gelen geçen herkesin tabelaya baktığını, kendisinin artık balkonunda oturamayacak kadar rahatsız olduğunu belirtip ,tabeladaki yazının kaldırılması için belediyenin çevre müdürlüğüne başvurarak gereğinin yapılmasını istiyordu…Ne tesadüftür ki Canan Şenol’un 1998 yılında okuluyla birlikte gerçekleştirdiği Berlin Kreuzberg’deki grup sergisine ve en son Öğrenci Trienal’ine sponsor olan Kadıköy Belediyesi, basında çıkan haber ve yorumları kendilerine iletmemize rağmen ikna olmadılar ve projenin sonlandırılması yönünde karar verdiler!

Kamil Şenol

Hiç yorum yok: